Sevgililer Günü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sevgililer Günü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Şubat 2008 Perşembe

"Aşksız Şiir, Şiirsiz AŞk Olmaz"

Sonunda beklenen gün geldi:) Tüm sevgililerin, karşılıksız sevenlerin, terkedilip hala sevenlerin, terkedip sevenlerin, ayrılıp unutamayan ve sevenlerin kısacası ilişkinin şekli ne olursa olsun yüreğinde aşkı sevgiyi hissedenlerin sevgi günü kutlu olsun. Bugünü sadece aşıklar günü olarak görmediğim için herkese seslendim:)
Evet malum gün geldi ama ben hala o moda girebilmiş değilim. İnanmıyorum kendime ben bukadar ruhsuz ve romantiksiz olabilirmiyim:)---romantiksiz yeni kelimem nasıl buldunuz:))--- Ama ne bileyim mecburiyetten hoşlanmıyorum sanki:) Yeni mi demeyin hep böyleydim ben.

Ama yinede bu günün büyüsünü bozmak, heyecanı olan ve bu yazıyı okuyacak kişilerin "hay içine etti günümüzün nerden uğradım buraya "demesini istemiyorum anacığım. Ben en iyisi yorum yapmadan aşksız şiir, şiirsiz aşk olmaz diyorum ve sizleri Nazım Hikmet Ran'ın güzel şiirleriyle başbaşa bırakıyorum. A$k dolu şiirlerden birini eşinize ezberleyip akşam okusanız çok hoş olur. Olmaz mı?
Yine Yeniden SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ kutlu olsun. Aşksız Sevgisiz kalmasın yüreğiniz.





SEVİYORUM SENİ

Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
-------------------------------------------------------
-------------------------------------------------------

YUMDUM GÖZLERİMİ

Yumdum gözlerimi
Karanlıkta sen varsın
Karanlıkta sırtüstü yatıyorsun
Karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin

Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orda herşey seninle başlıyor
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan

********************************************************
********************************************************



GÖZLERİNE BAKARKEN

Gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
kayboluyorum...
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:

sırrını her gün bir parça veren
fakat hiç bir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan...

//////////////////////////////////////////////////////
//////////////////////////////////////////////////////


SEN BENİM SARHOŞLUĞUMSUN

Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.

13 Şubat 2008 Çarşamba

"Sizin Gününüz"

Eğer ;

O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...

sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,

ve O, her durduğunuz yerde duruyor,

her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,

hüzünlendikçe ağlıyorsa...

dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu

bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,

O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...

her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...

bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez

özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,

iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...

iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın

O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...

O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,

vuslat sehere denkse...

gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;

bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...

uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...

dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,

bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,

sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

...o halde bugün sizin gününüz!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Can Dündar

12 Şubat 2008 Salı

"Hediye Yağmuru"

Özel günlerin en zor yanı hediye seçimidir. Sevdiğiniz insanın ihtiyacına ve zevkine göre hediye bulmak zordur. Kadınlar için hediye alternatifleri çokken erkeklere seçenek azdır. Biraz bilgi sahibi olmak için gezinirken hoş ürünlerle karşılaştım:) Tabi bizler için seçenek çok. aman bu ne ciddi giriş oldu yahu:) Sanki Anklara'dan ülkenin durumunu bildiriyorum. Hoş bildiren bildiriyor, oklar kalbimize kalbimize ama bunlara girmeyeyim. Neyse anacığım şimdi ben bu adama ne alacağım diye kafa yormayayım, hazır birileri düşünmüşken onlardan araklayayım, sonra da "canım günlerce bunu düşündüm umarım beğenirsin" diye başkasının fikrini satıvereyim dedim. Ama yok bütün hediyeler standart. Erkeklere alınacak hediye seçenekleri belirlenmiş ben ne yapayım. Saat, parfüm, çakmak falan fistan. Ama kadınlar için öylemi? Bir dolu alternatif var. Kıyafetler, tek taşlar, iç çamaşırları, tek taşlar, çantalar,tek taşlar eheeeheee:) Bu tek taş konusunu ayrı olarak işleyeceğim. Ama heryerde reklamları dönerken ve etrafmdaki bütün kadınların dilinde bir tek taş lafı varken araya sıkıştırıvereyim dedim:)
Siteler arasında gezinirken en çok rastladığm ürün hediye sepetleriydi. Hoşuma gitmedi desem yalan olur. Hemen hemen her keseye uygun seçenekleri mevcut. İçerisinde peluş oyuncaklar ve tabiki çikolota var:) Resimlerin arasnda iki tane örnek var:) Resimde gördüğünüz şu kendilerini


tanımadığmız bayan ve erkek resminin bulunduğu ürün çikolata kutusu. Hem kutunun üzerine hem de çikolata paketlerinin üzerine fotoğrafınızı bastırabiliyorsunuz. Ve benim çok istediğim kırmızı çanta:) Yani örnek olsun diye koydum beyler:) Beğendiği şık bir çantayı ya da ayakkabıyı alablirsiniz.Aşağıdaki resimde de yine bir hediye sepeti ve şık bir tunik var:) Burada daha fazla alternatif var tabiki. Seç beğen al abla hepsi parayla:=)


Ve son olarak erkeler için bir kaç seçenek:) Üzerine isim yazdırılabilen çakmak sigara içenler için alternatif olabilir. Benim çok beğendiğim takım koltuğuda hoş bir seçenek. Ve en sonuncu kendi resminizi bastırdığınız kupa. Ama mutlaka iş yerinde kullanmalı değil mi?


Sakın bu blogda cinsiyet ayrmı yapılıyor sanmayın. Zira burda hiç birşeyin ayrımı yapılmaz ki cinsiyet ayrımı yapılsın:) Sadece erkekler için seçenek azdı. Firma sahipleri bayanların tarafında yapacak birşey yok:)
Hediye yağmuru devam edecek.

"Sevgililer Günü Tarihçesi"


Sevgili arkadaşlarım malum sevgililer günü haftasına girmiş bulunuyoruz. Geçen hafta girdiğim erken sevgililer günü modundan erken çıktımJ Ama sizler için okuyor araştırıyorum. Konu da aşk sevgi olunca hoşuma gidiyor ne yalan söyleyeyim.

Konu aşk sevgi falan ama benim yaratıcılığım sönük durumdaJ Hediye dahi düşünmedim.

Şimdi beni bir tarafa bırakalım da blog aleminde sevgililer günü etkinlikleri yapalımJ

Öncelikle neden sevgililer 14 şubat da toplaşmak zorundadır? Kim şart koşmuştur bu günü?

Gibi sorularla kafasını yoranlar, bu yazı sizler için. Sevgililer günü yani Aziz Valentine’nin gününün tarihçesi:

AŞIKLARI BİRLEŞTİREN AZİZ VALENTİNE

Aziz Valentine'ın öyküsü III. Yüzyıl'dan gelir. O dönemde Roma tahtında İmparator II. Claudius vardı. Zalimliğiyle tanınan Claudius aşırı savaş ve askerlik tutkunuydu, her yetişmiş erkeğin muhakkak asker olmasını istiyor ve kimseye göz açtırmıyordu.

Öylesine ileri gitmişti ki, askerliğe engel oluyor düşüncesiyle evlenmeyi yasakladı. Gençler şaşkındı, kimse sevdiği ile beraber olamıyor, Roma kenti sayısı gittikçe artan ve uzak ülkelerde ölen sevgililerinin ardından ağlayan kadınlar ve kızlarla dolmuştu. Kısacası aşk yasaklanmıştı.

Bu sıralarda İmparator tüm Romalıların 12 tanrıya tapmalarını ve böyle davranmayanların, özellikle de Hıristiyanlarla ilişkiye girenlerin ölümle cezalandırılacaklarını emretti.

Bu emre uymayanların arasında Aziz Valentinus vardı, gezerek dinsel vaazlar veriyor, İmparator'un hatalı olduğunu anlatıyordu ve bir yandan gençleri gizlice evlendirmeye devam ediyordu. Sonunda yakalandı ve hapse atıldı. Valentinus'un hapiste olduğu günlerde yaşananlar efsaneye dönüşerek günümüze kadar ulaştı:

Güzel Julia Valentinus'a gider. Hapishaneyi korumakla görevli gardiyanın kızı Julia'nın gözleri doğuştan görmemektedir, gardiyan Valentinus'un anlattığı İsa ilgili öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenince, kızını gizlice Valentinus'un yanına götürür. Julia çok güzel ve zeki bir kızdır. Günlerce beraber olurlar, Valentinus ona Roma tarihini, doğanın yapısını, aritmetiği ve Tanrı'ya yönelmeyi öğretir. Julia, dünyayı Valentinus'un anlattıklarıyla görür, onun bilgeliği ile aydınlanır ve teselli bulur.

Bir gün sorar;

"Valentinus, Tanrı gerçekten dualarımızı duyar mı?"

Aziz gülümser;

"Evet, her birini."

Julia;

"Her sabah ve her gece ne için dua ettiğimi biliyor musun? Görebilmek için dua ediyorum, bana anlattığın şeyleri görmeyi çok istiyorum.",

Valentinus;

"Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım."

Julia, yere diz çöker ve;

"İnanmak istiyorum, bana yardım et."

Beraberce duaya başlarlar. Birden hücrenin içerisi altın renkli bir ışıkla aydınlanır ve Julia haykırır;

"Valentinus, görüyorum, görüyorum."

Valentinus duaya devam etmesini söyler. Ertesi gün Valentinus'un ölüm emri gelir, Aziz Julia'ya son bir not yazar, Tanrı'ya hep yakın olmasını öğütler ve notun altını "Senin Valentine'ından" diye imzalar. Mektup, ertesi gün Julia'ya ulaşır, o günün tarihi 14 Şubat 270'dir. Valentinus, sonradan Papa I. Julius tarafından "Porta Valentini" adı verilen bir kemer kapısının altına gömülür (Şimdi orada yani Roma'da Praxedes Kilisesi vardır.)

Julia, mezarın yanına pembe çiçekler açan bir badem ağacı diker. Günümüzde sevginin ve dostluğun simgesidir badem ağacı.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails