30 Kasım 2007 Cuma
"Mini Kitaplık"
Kitap sever arkadaşlara blogumuzun yeni bir hediyesi daha:) Kitaplık deyince öyle kocaman raflı, çekmeceli ne bileyim dolaplı mobilyalar gelmesin aklınıza. Yukarıda, aşağıda, orada burada gördüğüz iki küçük parçaya kitaplık demişler. Modeller, renkler harika. Ben bunu görüp beğendim gerçekten. Kitaplarımızı düzgün bir şekilde durdurabiliriz. Ama benim gibi çok kitabınız varsa sadece okumakta olduğunuz kitaplar için kullanabilirsiniz. Diğerleri için ek bir kitaplık olacak mecburen:) Başucu kitapları için harika bir çözüm. Ben en çok balerinli olanı sevdim. Ya siz?
29 Kasım 2007 Perşembe
"Kitap- Yastık"
Kitap severler için bir ürün tasarlamışlar. Yastık olarak kullanabileceğiniz aynı zamanda içinde kitabınızı saklayacağınız bir ürün. Ama o kocaman yastığın içinde kitabı nasıl okuyacağız orasını ben de bilmiyorum:) Yine de ilgisini çeken birileri olur değil mi:) Ben ona karışmam da yastık kılıfının şekli çok güzel ya, rengide değil mi:) al işte kadın aklı. Adam düşünsün, düşünmekle kalmasın birde uygulasın berfin hanım ürünle değil kumaşın deseni ve rengiyle ilgilensin:) Benden hiç birşey olmaz valla. Gördüm ama beğendim mi bende bilmiyorum:) Sanırım uykum geldi saçmalıyorummmm..
"İlginç Eşyalar"
Ve son olarak portakal masa. Hadi bu güzel hoş da, bunun limon olanını düşünemiyorum:) Okadar gerçekki sanırım limonlusu olsa ben bakamazdım. Niye mi? Tabiki ağzım sulanırdı. Bak şimdi bile ağzım sulandı ki sadece adı geçti. Düşünün ki kocaaaman bir dilim limon sürekli gözünün önünde:) Ağzımın kenarından akardı artık:) Neyse çok uzun bir yazı oldu bu. Benim görüp beğendiklerim bu kadarcık. Hoşçakalın
**Canımgrubumdan melikeye teşekkür edelim(emeğe saygı)
28 Kasım 2007 Çarşamba
"Yetenek"
27 Kasım 2007 Salı
"Gece Lambaları"
26 Kasım 2007 Pazartesi
"Kaynanalarınızı Sevin"
DOKTOR oglum
ile su anda ismini dahi hatirlamadigim
UCUZ GORUNUSLU ADI SEY'in
Dugunlerine davetli oldugunuzu uzulerek bildiririm.. .
Ailemizin tarihinde meydana gelen bu en buyuk felaket
8 Eylul Cumartesi gunu aksam saat 9'da gerceklesecek ... ve
hic suphesiz bosanma ile sonuclanacaktir.
Insallah fazla gecikilmeden nikahi iptal ettirmek mumkun olabilir.
Bu yurekler yakan, icleracisi duskirikligi torenini aksam yemegi takip edecektir.
Yemekte sadece kuruyemis sunulacaktir, cunku ismi lazim degil, gelinin alerjisi var.
21 Kasım 2007 Çarşamba
"Barış Çiçeği"
Uzun zaman oldu yazmayalı ya da bana çok uzun geldi. Her gün yazı yazmak istiyorum. Ama sanki zaman dar, gün yetmiyor bana. İşte zaman ayıramıyorum. Eve gidince yazarım diyorum eve gidince gece nasıl oluyor hiç anlamıyorum. Yemek, bulaşık temizlik v.s. offfffff yazarken bile bunaldım. Neyse bu arada bizim buralara soğuklar iyice geldi. Yağmur, rüzgar ve soğuk gelsin ben pek memnunum ama bahçem değil. O yüzden size bahçeden güzel haberler veremiyorum. Ama yukarıdaki çiçek aramıza yeni katıldı. Barış çiçeği adı. Aslında kendisini ilk işyerimde, patronun odasında görmüştüm. Beyaz çiçekleriyle harika görünüyordu ki ilk görüşte aşık olmuştum kendisine:) hemen netten adını, bakımını ve nasıl çoğaltılacağını öğrenmiş ve kimseler yokken bir kök uçurmuştum:)Köklendirmiş, ekmiş ama hüsrana uğramıştım. İkinci denemede de başarısız olunca üçüncüsünü denemedim. Neden mi? Kökler azaldı ve yakalanma riski arttı:) Tam barış çiçeği sayfasını kapattık derken geçtiğimiz hafta sonu hiç olmayacak bir şey oldu. Cumartesi akşamı annemlerden dönüşte yürüyelim dedik. Saat 11,30 civarı. Kaldırımda sohbet ederek yürürken Erkuş durdu ve canım yol kenarına çiçek atmışlar dedi. Tabi gözlüğü olmayınca göremeyen Berfin karısı çiçeği bir türlü göremedi. Canım çiçek varsa kapta gel dedim. Ben dedim hem de Erkuş ‘a. Yolda para görsek eğilip almayan tipler az ilerisinde çöp duran yerden saksı alıyor. Manzarayı düşünsenize. Erkuş’un ciddi misin bak giderim alırım tarzında tehditlerini duymazdan gelerek hadi al , git alsana ne olacak gazlarıyla Erkuş’umu gönderip aldırdım çiçeği. Elinde çiçekle yanıma gelince birde ne göreyim barış çiçeği ama yapraklar aşağı doğru sarkmış yani bir tane dik duran yaprak yok. Tabi biz bir yandan halimize gülüyoruz bir yandan çiçeği ne yapacağımızı düşünüyoruz. Erkuş yaşamaz bu atalım gitsin diyor ben hayır olmaz yaşatırız diyorum. Diğer yandan da kimse görmüşümüdür bizi, gördülerse bu kılık kıyafetle çöp kenarlarından malzeme topluyorlar demişlerdir deyip halimize gülüyoruz. Bu arada çiçeğin yeni evlenmiş birine ait olduğunu düşündük. Çünkü etrafındaki kâğıt ve kurdeleler bile çıkarılmamıştı. Eve geldim birde ne göreyim toprağı taş gibi olmuş. Allah’ım insan dibine bir damla su dökmez mi ya. Gece gece çok kızdım o insanlara. Ama haksız mıyım bakamıyorsan bakabilecek birine ver ne bileyim sağlamken kapının önüne koy biri alsın değil mi? Her neyse hemen çiçeğin etrafındaki süsleri çıkardım, suladım ve balkona koydum. Sabah yataktan kalkınca ilk iş yanına gittim ve ne göreyim ortadaki yapraklar dikleşmiş. En kenardakiler hala solgun vaziyette olunca onları budadım. Ve bir hafta sonra çiçeğimiz yukarıda gördüğünüz durumda. Valla kendimizi hayat kurtarmış görüyorum. Düşünsenize canım kocam onu görüp, almaya çekinseydi bu çiçek çöplükte yok olup gidecekti. Ama şimdi başköşede barış çiçeğim. Böyle bir macerası var kendisinin. Şimdi evinde olanlar için genel özelliklerinden bahsedeyim. Nemli ortamı ve aydınlığı seviyor. Direk güneşten ve çok soğuktan korumak gerekiyor. Bir de kireçli suyu çok sevmiyormuş. Bahçeden haberler şimdilik bu kadar. Bol çiçekli sohbetlerde buluşmak üzere.
19 Kasım 2007 Pazartesi
"Karanfil Kokulu Kadınlar"
17 Kasım 2007 Cumartesi
"Lütfen Okuyun- Çok Kızgınım"
*Burası benim dünyam, burada sadece benim kurallarım geçerli. *Kimse bana ne yapacağımı, kimi sevip kimi sevmeyeceğimi söyleyemez. *Kimse beni ego tatmini için kullanamaz. *Kimse beni bak senin arkadaşın gel oku, sen yanlış yoldasın ben sana doğru yolu göstereyim anlamında emirler yağdıramaz, *Kimse bana önce dostça yaklaşıp, aa bravo ne güzel, adına sevindim tarzında yorum bırakıp ben de karşılık verince, ayy sazanım düştü bak benim niyetim aslında sana şu linki verip amacıma yaklaşmaktı diye düşünerek beni tuzağa düşüremez.
Diyelim ki bütün bunlar oldu, o zaman ben ne yaparım, bütün insani duygularımı bir kenara bırakıp, tırnaklarımı çıkarırım arkadaşlar. Bütün bunları niyemi yazıyorum. Aslında çok da uzak olmadığınız bir konu. Günler önce hepimizin blogunu ziyaret ederek Eda Suner hakkında yazdığı yazıları okumaya davet eden bir arkadaş vardı. Açıkçası o zamanda çok şaşırmış, öfkelenmiş ama herhangi bir tepki vermemiştim. Neden çünkü kişi kendini bilir. Benim Eda hakkında düşüncelerimi bilen bilir. Herkesten önce ben bilirim. Blogumu açtığımda bana ilk yorumu yaptığında yaşadığım sevinci bugün gibi hatılıyorum. Yardımlarını, sadece ben istedim diye hastası varken bile bana başlık resmi hazırlayışını ve daha neler. Bunları kimseye anlatmak zorunda değilim. Çünkü ben kimseye şu adam kaka uzak dur, ya da şu çok iyi git ona sokul diye emirler vermem ki kimsede bana vermesin. Derdim o kişinin Eda hakkında yazılar yazması değil. Zaten Eda o kişiye cevap verecek birikime sahip. Ve arkadaşlarının başkalarının sözleriyle düşüncelerinin değişmeyeceğini bilir. Asıl konu şu. Dün yoğun iş temposunun arasında siteye girdim ve kısacık zamanda arkadaşlarımın yorumlarına cevap vereyim dedim. Tabi bu arada yeni arakadaşları unutmamak adına gördüğüm sitelerin linklerini ekleyip sonrasında iyice okuduğum için yeni arkadaşları da linkime ekledim. Fakat akşam eve gittiğimde bana yorum yazan benim de karşılığında yorum yazdığım hatta birde linklerime eklediğim bir kişinin şu Eda'ya savaş açan, herkesi de bu savaşa dahil etmeye çalışan kişi olduğunu anlayınca beynimden vuruldum. Ne yapacağımı şaşırdım. Kendimi nasıl aptal ve çaresiz hissettim. Ya ben nasıl bu kadar unutkan olabilirim ,nasıl bu kadar aptal olabilirim nasıl bu kadar saf ve iyi niyetli düşünebilirim. Kendime kızdıkça o kişiye kızgınlığım arttı. Ya arkadaşım sen bilmezmisin ki saygı görmek için saygı göstermen gerek. Farzetki ben seni unutmadım, senin o kişi olduğunu bilmiyorum. Bence sen şunu düşünmeliydin, ben bu kızın arkadaşı hakkında o kadar yorum yazdım ama bu insan benim yorumuma karşılık verdi demekki bu olayın içinde bulunmak istemiyor. Ben de onun bana gösterdiği saygıyı göstereyim ve bu olaya karıştırmayayım. Bırakayım bu kız edi yi sevmeye devam etsin diye düşünseydiniz size karşı bu kadar kızgın olmazdım. Ama dürüst olayım farkettiğim anda yine ilişkimi keserdim orası ayrı.
Neyse çok uzatmak istemiyorum. Yeldeğirmenlerine karşı kim olduğunuzu bilmiyorum. Size sesleniyorum yorumunuza karşılık vermemin sebebi tamamen iş yoğunluğuyla, kim olduğunuzu hatırlayamamaktı. Ortada olmak karışmamak size aptal olduğumu hissettirdiyse buradan söyleyeyim değilim. Tarafımı belli ediyorum Edi benim arkadaşım ve ona yöneltiğiniz eleştirilerin reklamını bu sayfada yapamanıza izin vermiyorum. Benim boş anımdan faydalandığınız hatta iyi niyetimi kullandığınız için de size saygı duymuyorum.
Bu yazı altında tekrar etmek istiyorum bu siteye kötü niyet taşıyan, beni sinirlendirecek, beni üzecek insanların yazı yazmasını istemiyorum. Eğer bu kadar anlatmadan sonrada bu tarz yaklaşımlarda olan kişiler olacak olursa bu kadar kibar olmayacağımı bildirmek istiyorum.
Sitemde yerldeğirmenlerine karşı adlı sitenin sahibine yazdığım yorumu ve linkini gören arkadaşlarım, sadece iş yoğunluğundan dolayı yaşadığım dar vakit ve unutkanlıktır sebebi. Tekrar böyle bir yazı yazmama ümidiyle..
14 Kasım 2007 Çarşamba
"Yine Yeniden"
11 Kasım 2007 Pazar
"Karışık Dolma"
Bu aralar mutfakta zaman geçiriyorum. neden mi? Durmadan canım bişeyler yemek istiyor. Öyle basit ve atıştırmalık şeylerde değil canımın istediği. Ne bileyim kızarmış yumurta iste makarna iste (canıma diyorum) hayır efendim olmaz:) sarma,dolma ya da fırında patlıcan tava gibi zahmet ve zaman isteyen yemekler çekiyor canım. Ya ben hamileliğimi düşünemiyorum bile. Herneyse konuya geleyim ben dağılmadan:) Cuma günü yoğun geçen iş gününde bütün gün eve gidip dinlenmeyi hayal ederken saat 6,00 civarında kendimi sarma sararken buldum:) Nerden çıktı diyebilirsiniz evet söyleyin ama cevap basit"canım çekti". Süreci anlatayım hemen. Saat 6,00 gibi evin kapısından içeri girilir harap ve bitap şekilde. Üzerimizi değiştirirken aklımızda ne yesek sorusu vardır. Makarna, tavuk falan fistan derken dolaptaki sebzeler akla gelir ve ışık yanar dolma yapılacaktır. De git kardeşim bu saatte bu yorgunlukla dolmamı yapılır yahu. Ama canım çekti benim. Peki o zaman başlayalım yemeği yapmaya:)
Malzemeler
10 adet patlıcan
2 adet kabak
2 adet kırmızı biber
bir deste yaprak
Bir su bardağı pirinç
Kıyma
Haşlanmış nohut
salça sıvıyağ
3 orta boy domates
Tuz karabiber
Yapılışı.
Pirinç yıkanıp suyu süzülür. Salça,tuz,karabiber ve kıyma pirince eklenir. Sıcak suda yumuşatlmış yapraklar bu içle sarlır. Yapraklar sarıldıktan sonra içe domates ve nohut eklenir. Patlıcan,kabak ve biberin de içi doldurulur. Yaprak ve patlıcanlar ayrı tencelere dizilir ve üstlerine ağırlık koyularak su eklenir. Kaynadıktan sonra tencereye birkaç adet limon tuzu eklenir. Afiyet olsun.
9 Kasım 2007 Cuma
"Atilla ilhan"
Hayatı
KİMİ SEVSEM SENSİN
her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet sarışın başladığım esmer bitiyor anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli dudakları keskin kırmızı jilet bir belaya çattık / nasıl bitirmeli gitar kımıldadı mı zaman deliniyor kimi sevsem sensin / hayret kapıların kapalı girilemiyor
kimi sevsem sensin / senden ibaret hepsini senin adınla çağırıyorum arkamdan şımarık gülüşüyorlar getirdikleri yağmur / sende unuttuğum hani o sımsıcak iri çekirdekli senin gibi vahşi öpüşüyorlar kimi sevsem sensin / hayret in misin cin misin anlamıyorum | |
Ve Can Dündar o kadar güzel , o kadar hüzünlü anlatmşki O'nun son yolculuğunda hissettiklerini eklemeden edemedim. | |
Can Dündar
|
8 Kasım 2007 Perşembe
"Takılı Kaldım"
(Takılı kelimesi ne kadar çok kullanılır onun denemesini yapmadım valla.Kendiliğinden oldu)
...........................................
Nereye gitsem yanımda götürüyorum çilelerimiValizimde taşıyorum keşkelerimi bilelerimi
Havalanmıyor, oyalanmıyor ruhum ne çare
Üstüne hasretle dolduruyorum filelerimi
Neresinden başlasam, eskisi gibi kolay olmuyor
Kelimelere itimadım kalmadı işim çok zor
İri yarı, kötü kalpli, boyalı, geçgin kadınlar gibi
Dil, çöplerini naylon torbalarında saklıyor
Tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş aslında
Acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında
Soranlara "eh işte idare ediyormuş" dersin
İyi niyetli değilseler üstü kapalı geçersin
Dilersen ara beni ya da yaz bana arada bir iki satır
Ya da yazma ne bileyim hani yani tutarsa tersin
7 Kasım 2007 Çarşamba
4 Kasım 2007 Pazar
"Zeytinyağlı Pırasa"
Uzun zamandır mutfağa uğramıyorum farkındayım. Ama bu aç kaldığımız evimizde yemek pişmiyor anlamına gelmiyor:)) Yahu şöyle değişik bir şeyler pişiremiyorum ki sizlerle paylaşayım. Ama bugün mevsimin ilk pırasasını pişirdim. Şundan iki sene önce biri bana pırasa pişireceksin dese, hatta üstüne pişirdiğin pırasadan yiyeceksin dese hadi ordan be der geçerdim herhalde. Ama bakın şimdi hem pişiriyorum hem de yiyiyorum. Bir de yanına şöyle bol ekşili ve pul biberli turp ve yeşillik olunca iki tabak bile yiyorum:) Sanırım faydalarını okuyunca daha bir iştah geldi. Pırasayı pişirince dedim bizim mutfaktan bir ses vereyim bizimkilere. Ben ses verdim, hatta üstüne tarif verdim. Gerisi size kalmış.
Malzemeler:
500 gr pırasa
3 Havuç
Bir fincan dolusu pirinç
Bir çay ardağı haşlanmış nohut
Sıvıyağ,salça,tuz
Yapılışı:
Pırasaların dış kabuklarını soyun,havuçların dışını sıyırın, halka halka doğrayıp bol suda yıkayın. Diğer yandan sıvıyağı kızdırıp bir kaşık salçayı yağda kavurun. Yağa yıkayıp suyunu süzdüğünüz pırasayı ve havucu ekleyin. Yağda pıraslar yumuşayana kadar kavurun ve üerini geçecek kadar su ekleyin. İyice yumuşayan pırasalara tuzu,pirinci ve nohutu ekleyin. Pirinç şişmeye başlayınca ateşten alın. Afiyet olsun.
"Saçlarımın Kızılı"
Saçlarımın rengini değiştirdiğimi söylemişmiydim yahu:) Saçlarıma lise yıllarından beri yapmadığım eziyet kalmadı. Her canı sıkılıdğında saçlarıyla oynayanlardanım bende. Bu kezde mavi siyah boyattığım saçlarımdan sıkıldım ve kızıl saç istedim. Tabi bu isteğe kuaför çok sıcak bakmadı. Saçlarıma çok eziyet ediyormuşum küseceklermiş:) Ne yapayım kardeşim sıkılıyorum aaaa. Yalnız işlem yaklaşık bir dört saat sürdü. Artık bundan hemen sıkılacağımı sanmam. Yok saçı açtık , yok boyadık, yetmedi yıkadık, fönledik. Allah'ım söz yapmıcam bir daha demedim desem yalan söylerim arkadaşlar. Ama sonuçtan memnun kaldım. Artık yukarıda da gördüğünüz gibi kırmızı kafalı kızım:) Siz de beğendiniz mi?
"Kırkkaşık Taş Han"
Bir şehirde yaşıyorsunuz hatta bu yaşadığınız yer avuç içi kadar oluyor ama siz o şehirde olan bir yeri bilmiyorsunuz, . Çok ilginç değil mi?:))) Tarsus küçük yer belki ama tarihi yönden gerçekten önemli eserlere sahip. Ee bende buraları yani Tarsus'u arkadaşlarıma tanıtayım dedim ,dedim ama benim haberim olmayan yerler varmış kardeşim:) Kırkkaşık taş han adını şu an hatırlamadığm bir diziye mekan olmuştu. Dizi tamamlandıktandan sonrada restore edilmiş. Dükkanlar kiralanmış ve çeşit çeşit eşyalarla bezenmiş. Renk renk takılar, el işleri örtüler kıyafetler ve çay evleri. Dükkanları gezdik,kendimize tokalar aldık ve oturduk çayımızı içtik. Dükkan sahibi bayanla hanın ne zaman faaliyete başladığından bahsederken, yaklaşık bir senedir faaliyette olduğunu ama bizim gibi birçok kişinin habersiz olduğunu öğrendik. Reklamlarını yapılmadığından bahsedince benim sevgili ablacığım ordan atılıverdi :" Sen sitende bahsetsene" tam cevap verecekken bayan ordan "ayyy çok iyi olur, hem daha çok kişinin bilgisi olur hem reklamımız olur" dedi. Tabi kadına bir saat olayı anlatmak yerine olur deyip çıktım. Yahu ben gazetede gezi köşesi mi yazıyorum da sizi tanıtayım hanımefendi diyemedim:) Altı üstü otuz -kırk kişilik bir blog yazarıyım. Ayrıca şurda beni okuyan kaç kişi Tarsus'a gelecekte sizi bulacak. Ben geldim, gördüm,beğendim yetmez mi? Yinede demeden geçmeyeyim olur ya -olmaz da laf öyle geliyor:) - Tarsus'a gelirseniz kırkkaşık taş hana uğrayın. Güzel bir sohbet, mis kokulu bir bardak çay ve çeşit çeşit dükkanlar sizi bekliyor olacak.
"Resim Sergisi"
Arkadaşlarımızla gittiğimiz nadir mekanlardan biri Kültür Merkezimizin içinde olan cafedir. Geçen haftasonu gittiğimizde resim sergisinin olduğunu gördüm ve hemen içeriye girdim. Fotoğraf çekmek içinde izin istedim, sergi sahibi Adnan Olgun çok sıcak karşıladı. Kendisi yağlı boya çalışmalar yapmış. İstanbul resimleri ve bizler için Tarsus resimleri. Yukarıdaki resimde Tarsus şelalesini görebilirsiniz. Uzun zamandır sergi gezmediğim için iyi geldi. Bir İstanbul aşığı olarak, İstanbul resimlerini görmek hepsinden iyi geldi:)) Kendisini tebrik edip sergiden ayrıldık. Tabi niye bizim böyle yeteneklerimiz yok diye kafa şişirmekten geri kalmadım:) Ablamın vardı aslında resime yeteneği ama o da üzerine çok düşmedi. Ama bende yetenek falan yok valla çöp adam zor çizerim:)) Ama çok güzel sergi gezerim yetmez mi? Sergiden aktaracaklarım bu kadar. Çok güzeldi,hep olsun hep gideyim. Adnan Bey'e de başarılar dileyeyim.