27 Şubat 2008 Çarşamba

^^Kelime Oyunu-Bahar^^


O beni bir bahar akşamı terk edip gitti

Ne o geri geldi, ne bu ömür bitti


Eski taş plaktan süzülen Zeki Müren sesi eşliğinde mis gibi bahar havasını çekti içine. Elindeki kaleme ve kucağındaki kağıda bakarken, ayrılık bahara hiç yakışmıyor diye söylendi. Bahar kelimesini geçtiği yerde hüzün, ayrılık, terk ediliş olmamalı diye geçirdi içinden. Bir yazı yazmalıydı içinde baharları, cemreleri e olursa bir de çileği barındıran. Peki ayrılık yakışmıyorsa bu sözcüklerin yanına neden di bu fondaki parça.

Kardeşim içinde bahar kelimesi var ya dedi içsesi. Gülümsedi iç sesiyle konuşurken ve ona fazla kulak asmadan iki satırda olsa bir şeyler yazayım dedi. Aldı yeniden kalemi eline ve karaladı iki satır:

Bahardı ya da bahar olmalıydı seni ilk gördüğüm. Yoksa öyle kokar mıydı limon çiçekleri, öyle sakin durur muydu deniz, kuşlar kalır mıydı bu kadar gökyüzünde. Ya kalbim vurur muydu kendini göğsümün duvarına böyle hızlıca.

Evet evet bahardı cemreler düşerken, toprak uyanırken, sular durulurken görmüştüm seni.

Sen ömrümün baharı, sen dudağımdaki çilek tadı, iyi ki görmüşüm, iyi ki sevmişim seni.


****İki satırda olsa katılmasam olmazdı bu oyuna. Ve tabiki fondaki müziği size dinletmedende olmazdı:) Zeki Müren seviyorsunuzdur umarım.



26 Şubat 2008 Salı

^^Serdar Keskin^^

Uzun zamandır sizlere dinletmek istediğim bir müzisyen vardı. Kendisi ile üniversite yıllarında— Allah’ım her şeyi de bu yıllarda yapmışım yahu—bir arkadaşım sayesinde tanışmıştım. İlk kişisel çalışması Iraksamlar’ da benim için özel iki parça vardı ki bir tanesini sizlere dinletebileceğim, diğer parçası Kaçış kendi web sitesinde var mutlaka dinleyin derim. Ayrıca kendi sitesinde daha birçok parçasını dinleyebilirsiniz.

Serdar Keskin uzun süre çok iyi gruplarla çalışmış ve gerçekten kendi albümlerinde çok başarılı işlere imza atmıştır. En azından ben kendi adıma bıkmadan dinleyebiliyorum ve onu dinlerken ruhumun dinlendiğini hissediyorum. Gürültülü müziklere , anlamsız sözlere tahammül edemediğim ve hatta müzik konusunda geri kafalı:) olduğumu düşününce Serdar’ı ve bu tarz alternatif müzik yapan kişileri sevmem anormal değil zatenJ Serdar Keskin’i Hürriyette ki köşe yazısı çok iyi anlatmış. Bu sebeple önce köşe yazısını ve sonra da kimdir bu adam diyenler için biyografisini ekledim:)Önce bir tanışalım değil mi?

-------------------------------------------------------------------------------------------

HURRİYET GAZETESİ

Zaman zaman sizlere Onerdigim ''siradisi albumler'' listeme son gunlerde
yeni bir isim eklendi. Serdar Keskin ve ''iraksamalar'' isimli calismasi.
Gercekten farkli bir seyler dinlemek istiyorsaniz bu albumu kacirmayin derim.
Muzik kalitesinin yani sira sarkilarla olusan oykusuyle ilginc bir album ''iraksamalar''.
Akustik soundu ve sade enstrumantasyonuyla goze carpan albumde abartmayay--m,
ama 10 parcadan en az sekizi ''bingo''. Y--llard--r muzigin icinde olan Keskin,
saniyorum bu calismasiyla ideallerinden birini gerçeklestirdi. Eh, bizim icin
de fena olmadi yani, cünkü Keskin liriklerinde cogu zaman unuttugumuz ''ideallerimizi''
hatirlatiyor. Kendisinin de dedigi gibi ''... Seni ararken kendimi buldum...
Yürüyecek yolu buldum..., Yolculugun uzunlugunu, irakligini farkettim ve yollarin
hep birbirine mecbur oldugunu...''. Keskin'in sade, samimi bir bicimde ele aldigi
ve benim olaganüstü buldugum ''Denklem Tiryakileri'', ''Bir Yanimiz Hep Yarim'',
''Kacis'', ''Bir sans Tani Kendine'', ''Hayat Bilgisi'' gibi sarkilara bakarsaniz,
haksiz olmadigimi goreceksiniz.

----------------------------------------------------------------------------------------------

SERDAR KESKİN

1967 yilinda Mersinin Anamur ilçesinde dogdu. 1973 yilinda Finike Halk Egitim merkezinde iki sene mandolin egitimi aldi.Ortaokul yillarinda müzik derslerinde baglama çalmayi ögrendi.

1985 yilinda Istanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi..Grubun ilk albümü olan Siyrilip Gelenin yayinlanmasindan hemen sonra 1987 yilinda Grup Yorum kadrosuna dahil oldu.1988 de yayinlanan Berivan- Haziranda Ölmek Zor, 1989da Türkülerle Grup Yorum,1990 yilinda Gün Gelir-Cemo albümlerinde gitarda ve vokalde yeralir.

Gruptan ayrildiktan bir sure sonra 1992 yilinda Grup Yorumun eski üyelerinden Metin Kahraman ve Gülbahar Uluer ile yollari yeniden kesisir. Gülbaharin Seher Yeli-Desmal albümünü hep beraber gerçeklestirirler.1993de Gülbaharin ikinci albümü Dönülmeyen Gitmeler isimli projesinde yeralir. 1994 yilinda Deniz Koydum Adini albümünde Metin- Kemal Kahraman ile baslayan yol arkadasligi günümüze kadar sürmektedir. Bu süreç içerisinde 1998de ilk solo albümü Iraksamalari , 2003 yilinda da ikinci solo albümü Leyl I yayinlayan müzisyen üçüncü albümünün hazirliklarini sürdürmektedir. Ayrica 2003 yilinda müzisyen Mehmet Atlinin Jahr isimli albümünün düzenleme ve kayitlarinda da yeralmistir. Müzisyen ayrica Zeki Demirkubuzün C Blok isimli filminin müziklerine de imzasini atmistir. 1995-1996 yillarinda Irlandali Kelt müzigi yapan grup Earth Union ile konser çalismalarinda yeraldi. 1997 yilinda Ada Müzik tarafindan birçok müzisyeni biraraya getiren Kent Ozanlari isimli projede Vize isimli sarkisiyla yeraldi.

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Gördüğünüz gibi birçok iyi isimle çalışmış Serdar Keskin. Ama beni etkileyen onun iyi müzisyenlerle çalışması değil tabi ki. Sesiyle ve gitarıyla insanın kanına işlemesi asıl beni etkileyen. Eeee bu kadar övdüğüm ve beğendiğim bir müzisyeni sizlere dinletmeden olur mu? Umarım siz de benim kadar keyif alırsınız. Bu arada aşağıda en sevdiğim parçası Kaçış’ın sözleri var. Ve sonrasında İyi Bak Kendine şarkısı ve şarkı sözleri. Keyifli okumalar ve dinlemeler.

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

KAÇIŞ
 
Kapat gözlerini balığım üzülme sen
Bir gün elbet kurtulacağız cam çeperlerden
 
Gülüş güzel gök mavi desem anlar mısın?
Ben ağlasam haykırsam göğe, duyacak mısın?
 
Zaman geldi mekan değil ertele sabret
Balığım hiç dinmesin aşkın bir deniz hayal et
 Söz-müzik: ışıl erdal
Düzenleme:serdar keskin

:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

İYİ BAK KENDİNE

Bir radyo istasyonuydu o gece,herşeyi çağrıştıran
Bir tren istasyonuydu adeta
Nereye gittiği,nereye vardığı
Belli olmayan. .

Bu alametlerde neyin nesi?
Kıyamet alametleri gibi sanki hepsi
Başlangıç mı son mu bu bilemediğim?..
Sende bilirsin ya yazamam bu dünyayı
Dolanır dilim
Ama anlarsın bilirim

İyi bak kendine
İyi bak bana
İyi bak sevgilim iyi bak kendine

Söz: Serdar Keskin
Müzik: Serdar Keskin



24 Şubat 2008 Pazar

^^Büyük Rahatlık^^

arkadaşlar bu bantların her rengini yapmışlar. Ben çok beğendim ve çok büyük rahatlık olduğunu düşündüm. Ben en çok göz makyajım için zaman harcarım. Ama bu bantlardan olsa yapıştır çek makyaj hazır. Bu bantlardan gören duyan olursa blog kardeşliği adına haber versin:)))
...canımgrubum...

^^Paspas mı?^^

Bu paspaslara bayıldım arkadaşlar. O kadar gerçek duruyor ki özellikle beyaz olanı. Gördüm beğendim, daha ne diyeyim.
...resim canımgrubumdan...

22 Şubat 2008 Cuma

^^Menekşe^^


Küçücük yeşil bir bitki alıyorsunuz ve pencerenin önüne bırakıyorsunuz. Soğuk, yağmur ve ayaz demeden bu bitki böyle şahane bir görüntüye bürünüyor. Ne dersiniz?

Ben şahane diyorum. Menekşelerim kendilerini buldu ya da yerlerini sevdi diyeyim. Şimdilik bordo olan böyle coştu:)) sarı ve mor menekşem de böyle coştuğunda burada yerlerini alacaklar. Kış ayı bahçede durgunluk vardı ama son aldığım çiçeklerim ve evdekilerin böyle sürprizleriyle hareket başladı. Tabiki bu hareketlilik size de yansyacak. Sırayla değil mi?

20 Şubat 2008 Çarşamba

"Ayna "



Yaprak olup dökülüyorum şimdi yalnızlığın bahçesine. Üstüme basıp geçerken yıllar,duyulan cılız bir yaprak hışırtısı. Ellerimde karalar, yüreğimi siyaha boyuyorum yokluğunda. Aynalara soruyorum yüzümü. Gözlerine alışık yüzümün yansıması, aynada göstermiyor kendini. Gözlerini arıyorum, gözlerin hani?

Karmaşık, kopuk, anlamsız, berbat, çürük kokulu cümleler geliyor dilimin ucuna. Dilimin kemiği oluyor yokluğunda. Susuyor, konuşamıyorum. Sesinin duvarına çarpmayan sesimin karşılığının olmadığını hatırlıyorum. Sesini arıyorum, sesin hani?

Yaralarım sızlıyor sonra. Sensiz günlerde tenimde açan yaralarım kanıyor. Saramıyorum yokluğunda. Ellerini arıyorum, ellerin hani?

Ve yüzümü göstermeyen aynalara, dilimin kemiğine, yüreğimin siyahına, kanayan yaralarıma inat, seni arıyorum. Varlığın hani?

****kelime oyunumuzun yeni kelimesi "ayna"... Bu sefer iki yazı yazdım.aslında asıl yazdığım bu değildi. Bunu sonradan yazdım ama nedense bunu önce ekledim. Bu arada ayna deyince aklıma feridun düzağaç "cumaartesi geldi" ya da bu yazı yüzünden geldi bilmiyorum. Onu da eklemeden edemedim...

***************************************
Bakışların gittiğin yerden uzak
Yoksa gelirdim
'Sensiz anlamsızlığımı anladım, dön v.s.' demek için

Bugün burda cumartesi,
Ben senin saçlarını, suçlar bakışlarını
Geveze susuşlarını bile özledim

Ayrılık bu söyle sende farklı mı zaman?
Aynı soğuk.. Aynı hazan

Bugün orda da Cumartesi mi
Sen de beni, 'benim kadar' özledin mi
'Aynalardan kaçarken özlenmeyi beklemek'
Ne kadar acı, ne kadar komik
..Ve bana ait değil mi?
Gülme!
İncinirim


18 Şubat 2008 Pazartesi

"Uzanmışım Kumsala"

Biliyorum Berfince'yi ziyaret eden kişiler bu kız kafayı mı yedi diye içlerinden geçirmişlerdir. Hava soğuk,her yer kar altında kız gitmiş bikinili hatun fotosu koymuş ortaya diyorsunuz. Ne yapayım kardeşim yapamıyorum diye hayalde mi edemezmiyim ediyorum valla.

Kendimi kumsalda şezlonga uzanmış olarak hayal ediyorum.ogghhh içim ısınıyor düşününce bile. Hatta arada abartıp" uzanmışım kumsala,güneş damlar içime "diye de şarkı tuturuyorum ne olmuş yani. Öyle uzaklarda ,bilmem ne adalarında olmamda gerekmiyor. Güzel memleketimin herhangi bir kıyısında şemsiyemin altında, sıcacık sıcacık oturabilirim. Mümkünse elimde sevdiğim bir yazarın kitabı, dalga sesleri, arada soğuk bir içecek. Aklama kadar burdayım ben ellemeyin lütfen. Yok öyle rüydan uyandırmak dokunmayın günahtır garibana:)))

Dondum kardeşim ya. Yağmur desen yok Kar desen hayatımda görmüşlüğüm yok. Gerçi yalan olmasın karsambaç yerken gördüm:)) Yani öyle ortada ayy ne güzel deyip sevineceğim bir hava olayıda yok. Kuru ayaz kardeşim sadece, elim yüzüm kurum kurum kurudu:)) Türkçemize ne güzel kelimeler ekliyorum değil mi??

Hal böyle olunca içim kıpır kıpır oldu bu şablonu görünce. Hovardanın düşkünü, beyaz giyer kış günü misali ekledim şablonu ve geçtim karşına ekranın başladım şarkımı söylemeye..

uzanmışımmm kumsalaaaa
güneşş damlarrrr içiiimeeeee
kurumuş dudaklarımdaaa unutulmuş bir besteee
yaşıyorum ahesteeeeee


ooooooo oooooooo hadi bakalım hep birlikte kızlar. Kışın soğuğu dondurmasın içimizi. Kendimize gelelim lütfen. Birazcık da olsa içimiz ısınsın bu şablon ve şarkıyla. Bir de şarkı eklyeyim ben size. Hadi bakalım. Hep birlikte söylüyoruz.

uzanmışımmm kumsalaaaaaa....:)))))))


14 Şubat 2008 Perşembe

"Aşksız Şiir, Şiirsiz AŞk Olmaz"

Sonunda beklenen gün geldi:) Tüm sevgililerin, karşılıksız sevenlerin, terkedilip hala sevenlerin, terkedip sevenlerin, ayrılıp unutamayan ve sevenlerin kısacası ilişkinin şekli ne olursa olsun yüreğinde aşkı sevgiyi hissedenlerin sevgi günü kutlu olsun. Bugünü sadece aşıklar günü olarak görmediğim için herkese seslendim:)
Evet malum gün geldi ama ben hala o moda girebilmiş değilim. İnanmıyorum kendime ben bukadar ruhsuz ve romantiksiz olabilirmiyim:)---romantiksiz yeni kelimem nasıl buldunuz:))--- Ama ne bileyim mecburiyetten hoşlanmıyorum sanki:) Yeni mi demeyin hep böyleydim ben.

Ama yinede bu günün büyüsünü bozmak, heyecanı olan ve bu yazıyı okuyacak kişilerin "hay içine etti günümüzün nerden uğradım buraya "demesini istemiyorum anacığım. Ben en iyisi yorum yapmadan aşksız şiir, şiirsiz aşk olmaz diyorum ve sizleri Nazım Hikmet Ran'ın güzel şiirleriyle başbaşa bırakıyorum. A$k dolu şiirlerden birini eşinize ezberleyip akşam okusanız çok hoş olur. Olmaz mı?
Yine Yeniden SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ kutlu olsun. Aşksız Sevgisiz kalmasın yüreğiniz.





SEVİYORUM SENİ

Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
-------------------------------------------------------
-------------------------------------------------------

YUMDUM GÖZLERİMİ

Yumdum gözlerimi
Karanlıkta sen varsın
Karanlıkta sırtüstü yatıyorsun
Karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin

Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orda herşey seninle başlıyor
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan

********************************************************
********************************************************



GÖZLERİNE BAKARKEN

Gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
kayboluyorum...
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:

sırrını her gün bir parça veren
fakat hiç bir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan...

//////////////////////////////////////////////////////
//////////////////////////////////////////////////////


SEN BENİM SARHOŞLUĞUMSUN

Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.

13 Şubat 2008 Çarşamba

"Sizin Gününüz"

Eğer ;

O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...

sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,

ve O, her durduğunuz yerde duruyor,

her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,

hüzünlendikçe ağlıyorsa...

dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu

bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,

O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...

her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...

bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez

özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,

iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...

iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın

O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...

O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,

vuslat sehere denkse...

gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;

bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...

uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...

dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,

bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,

sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

...o halde bugün sizin gününüz!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Can Dündar

12 Şubat 2008 Salı

"Hediye Yağmuru"

Özel günlerin en zor yanı hediye seçimidir. Sevdiğiniz insanın ihtiyacına ve zevkine göre hediye bulmak zordur. Kadınlar için hediye alternatifleri çokken erkeklere seçenek azdır. Biraz bilgi sahibi olmak için gezinirken hoş ürünlerle karşılaştım:) Tabi bizler için seçenek çok. aman bu ne ciddi giriş oldu yahu:) Sanki Anklara'dan ülkenin durumunu bildiriyorum. Hoş bildiren bildiriyor, oklar kalbimize kalbimize ama bunlara girmeyeyim. Neyse anacığım şimdi ben bu adama ne alacağım diye kafa yormayayım, hazır birileri düşünmüşken onlardan araklayayım, sonra da "canım günlerce bunu düşündüm umarım beğenirsin" diye başkasının fikrini satıvereyim dedim. Ama yok bütün hediyeler standart. Erkeklere alınacak hediye seçenekleri belirlenmiş ben ne yapayım. Saat, parfüm, çakmak falan fistan. Ama kadınlar için öylemi? Bir dolu alternatif var. Kıyafetler, tek taşlar, iç çamaşırları, tek taşlar, çantalar,tek taşlar eheeeheee:) Bu tek taş konusunu ayrı olarak işleyeceğim. Ama heryerde reklamları dönerken ve etrafmdaki bütün kadınların dilinde bir tek taş lafı varken araya sıkıştırıvereyim dedim:)
Siteler arasında gezinirken en çok rastladığm ürün hediye sepetleriydi. Hoşuma gitmedi desem yalan olur. Hemen hemen her keseye uygun seçenekleri mevcut. İçerisinde peluş oyuncaklar ve tabiki çikolota var:) Resimlerin arasnda iki tane örnek var:) Resimde gördüğünüz şu kendilerini


tanımadığmız bayan ve erkek resminin bulunduğu ürün çikolata kutusu. Hem kutunun üzerine hem de çikolata paketlerinin üzerine fotoğrafınızı bastırabiliyorsunuz. Ve benim çok istediğim kırmızı çanta:) Yani örnek olsun diye koydum beyler:) Beğendiği şık bir çantayı ya da ayakkabıyı alablirsiniz.Aşağıdaki resimde de yine bir hediye sepeti ve şık bir tunik var:) Burada daha fazla alternatif var tabiki. Seç beğen al abla hepsi parayla:=)


Ve son olarak erkeler için bir kaç seçenek:) Üzerine isim yazdırılabilen çakmak sigara içenler için alternatif olabilir. Benim çok beğendiğim takım koltuğuda hoş bir seçenek. Ve en sonuncu kendi resminizi bastırdığınız kupa. Ama mutlaka iş yerinde kullanmalı değil mi?


Sakın bu blogda cinsiyet ayrmı yapılıyor sanmayın. Zira burda hiç birşeyin ayrımı yapılmaz ki cinsiyet ayrımı yapılsın:) Sadece erkekler için seçenek azdı. Firma sahipleri bayanların tarafında yapacak birşey yok:)
Hediye yağmuru devam edecek.

"Sevgililer Günü Tarihçesi"


Sevgili arkadaşlarım malum sevgililer günü haftasına girmiş bulunuyoruz. Geçen hafta girdiğim erken sevgililer günü modundan erken çıktımJ Ama sizler için okuyor araştırıyorum. Konu da aşk sevgi olunca hoşuma gidiyor ne yalan söyleyeyim.

Konu aşk sevgi falan ama benim yaratıcılığım sönük durumdaJ Hediye dahi düşünmedim.

Şimdi beni bir tarafa bırakalım da blog aleminde sevgililer günü etkinlikleri yapalımJ

Öncelikle neden sevgililer 14 şubat da toplaşmak zorundadır? Kim şart koşmuştur bu günü?

Gibi sorularla kafasını yoranlar, bu yazı sizler için. Sevgililer günü yani Aziz Valentine’nin gününün tarihçesi:

AŞIKLARI BİRLEŞTİREN AZİZ VALENTİNE

Aziz Valentine'ın öyküsü III. Yüzyıl'dan gelir. O dönemde Roma tahtında İmparator II. Claudius vardı. Zalimliğiyle tanınan Claudius aşırı savaş ve askerlik tutkunuydu, her yetişmiş erkeğin muhakkak asker olmasını istiyor ve kimseye göz açtırmıyordu.

Öylesine ileri gitmişti ki, askerliğe engel oluyor düşüncesiyle evlenmeyi yasakladı. Gençler şaşkındı, kimse sevdiği ile beraber olamıyor, Roma kenti sayısı gittikçe artan ve uzak ülkelerde ölen sevgililerinin ardından ağlayan kadınlar ve kızlarla dolmuştu. Kısacası aşk yasaklanmıştı.

Bu sıralarda İmparator tüm Romalıların 12 tanrıya tapmalarını ve böyle davranmayanların, özellikle de Hıristiyanlarla ilişkiye girenlerin ölümle cezalandırılacaklarını emretti.

Bu emre uymayanların arasında Aziz Valentinus vardı, gezerek dinsel vaazlar veriyor, İmparator'un hatalı olduğunu anlatıyordu ve bir yandan gençleri gizlice evlendirmeye devam ediyordu. Sonunda yakalandı ve hapse atıldı. Valentinus'un hapiste olduğu günlerde yaşananlar efsaneye dönüşerek günümüze kadar ulaştı:

Güzel Julia Valentinus'a gider. Hapishaneyi korumakla görevli gardiyanın kızı Julia'nın gözleri doğuştan görmemektedir, gardiyan Valentinus'un anlattığı İsa ilgili öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenince, kızını gizlice Valentinus'un yanına götürür. Julia çok güzel ve zeki bir kızdır. Günlerce beraber olurlar, Valentinus ona Roma tarihini, doğanın yapısını, aritmetiği ve Tanrı'ya yönelmeyi öğretir. Julia, dünyayı Valentinus'un anlattıklarıyla görür, onun bilgeliği ile aydınlanır ve teselli bulur.

Bir gün sorar;

"Valentinus, Tanrı gerçekten dualarımızı duyar mı?"

Aziz gülümser;

"Evet, her birini."

Julia;

"Her sabah ve her gece ne için dua ettiğimi biliyor musun? Görebilmek için dua ediyorum, bana anlattığın şeyleri görmeyi çok istiyorum.",

Valentinus;

"Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım."

Julia, yere diz çöker ve;

"İnanmak istiyorum, bana yardım et."

Beraberce duaya başlarlar. Birden hücrenin içerisi altın renkli bir ışıkla aydınlanır ve Julia haykırır;

"Valentinus, görüyorum, görüyorum."

Valentinus duaya devam etmesini söyler. Ertesi gün Valentinus'un ölüm emri gelir, Aziz Julia'ya son bir not yazar, Tanrı'ya hep yakın olmasını öğütler ve notun altını "Senin Valentine'ından" diye imzalar. Mektup, ertesi gün Julia'ya ulaşır, o günün tarihi 14 Şubat 270'dir. Valentinus, sonradan Papa I. Julius tarafından "Porta Valentini" adı verilen bir kemer kapısının altına gömülür (Şimdi orada yani Roma'da Praxedes Kilisesi vardır.)

Julia, mezarın yanına pembe çiçekler açan bir badem ağacı diker. Günümüzde sevginin ve dostluğun simgesidir badem ağacı.

8 Şubat 2008 Cuma

"Kelime Oyunu"


Hava güneşli ve gökyüzü masmavi. Bahar kaçkını bir gün. Pencereden dışarıyı seyrediyorum. Bir kuş konuyor pencere kenarına. Yerinde bir o yana bir bu yana sekiyor, işveli işveli şakıyor ve kanatlarını açarak uçup gidiyor. Ardından bakarken ruhumu ele geçiren ve beynimde binlerce kez çınlayan bir sözcük beliriyor. Özgürlük...


Neden benimde kanatlarım yok diye geçiriyorum aklımdan bu cümleyi kuran ilk kişiymişim gibi. Benim de kanatlarım olsa, bu kuş gibi uçup gitsem. Masmavi gökyüzünde süzülsem, dağlar denizler geçsem.


Sonra düşünüyorum, kuşlar da dert çeker mi? Onlarında yetişmesi gereken bir işi, bakmak zorunda oldukları çocukları, sorumlu oldukları anneleri babaları var mıdır? Yoksa hayat onlar için uçmaktan ibaret mi?

Gözlerimi kapıyorum sonra kollarım kanatlarım oluyor. Uçuyorum, dertsiz ve tasasız. Kanat çırptıkça yükseliyorum, yükseldikçe hafifliyorum. Bedenim yük değil bana artık. Hafiflik duygusu bütün bedenimi sarıyor. “Özgürüm, kırdım ruhumun zincirlerini, dağlar, denizler, insanlar, yer, gök bir kuş gibi özgürüm ben” diye bağırıyorum.

Bir sesle irkiliyorum. Gözlerimi açıp kendime geliyorum. Kapı çalıyor. Tekerlekli sandalyemi kapıya doğru sürerken sözcükler diziliyor zihnimde.

Özgürlük için kuş olmak gerekmiyor. Özgürlük benim içimde, ruhumda ve beynimde. Özgülük, benim adım…

...........................................................................................................................................................................
...........................................................................................................................................................................

Sevgili incegül'ün blogunda rastladım ilk kelime oyununa. Sonra buradan detaylara ulaştım.Kelimeler her insanda ayrı anlam buluyor bu oyunla daha iyi anladım. Sonunda bende katılayım birşeyler yazayım istedim. Bu oyun hem beyni hem de ruhu yokluyor. Çok kayda değer yazılar çıkarmasamda hoşuma gitti:) Hoşuna gideceğini düşünenler buyursun gelsin. Ve kelimeyi armağan eden arkaşımız tütü'ye de sevgiler...

7 Şubat 2008 Perşembe

"Yumurta Kabuğu"

İnsanoğlu artık herşeyden malzeme çıkarıyor. Kötü mü tabiki değil? Ben çok memnunun bu durumdan. Mesela bunu gördüm çok sevdim. Ben daha önce yumurta kabuklarından çiçeklerime süs yaptığımı anlatmıştım ama gördüğünüz gibi burada yumurta kabuğu direk çiçek malzemesi olarak kullanılmış. Tek anlamadğım su nasıl süzülecek:) Çiçeğin kökü ölür ama su süzülmezse:)
çok köklenmeyen minyatür bir çiçek türünü denemek lazım. Ve birde bu yumurtaları renk renk boyayıp yumurta kutusuna yanyana dizersek harika olur.

Kutunun içinde rengarenk çiçekler harika durur. Bunu deneyip sizinle paylaşağım ama birkaç deneyden sonra:)

Ben gördüm beğendim ama uygulama aşamasında soru işaretleri çok:) Şimdilik görüntü olarak kalsın şekerler:)
Hoşçakalın.

6 Şubat 2008 Çarşamba

AŞK OLSUN

Biliyorum yine bir haftadır yokum ama kendimi affettirmek için elim dolu geldim. Malum önümüz sevgililer günü. Ben biraz erken girdim bu moda ve sizleri de yanıma katmaya kararlıyım. Bu sebeple günün anlamına uygun olarak kırmızılara büründürdüm ortalığı ve ağzında kalplerle uçuşan kuşlar serpiştirdim aralara. İçiniz açılsın hatta kalbiniz pır pır etsin diye. Affettirebildim mi kendimi:)

Gelelim yokluğunuzda neler yaptığıma:)öyle aman aman vukuatlarım olmadı. Bir tek parmağımım ucunu doğradım:)hiç anlatamam anlatırken midem kalkıyor:) Ama hala o parmak bıçağın altına nasıl girdi anlamış değilim.. Telaşa gerek yok kızlar hala yerinde duruyor. Sadece beni 3 saat kesintisiz ağlattı ve geri kalan günlerde orta parmağımda kocaman bir sargı beziyle dolaşmama neden oldu. Şimdi daha iyiyim.

Burada yokum diye sizlerden uzak kaldığımı sanmayın. Evdeki bilgisayar bozuk olunca iş yerinde ki bütün boş anlarımı sizlere uğrayarak değerlendirdim. Takipteyim anlayacağınız:)

Bu arada geçen gün çok sevindiğim bir olay oldu. Şu facebook dalgasına istemeye istemeye katılmış biri olarak ilk kez site sahibine sevgilerimi gönderdim. Çünkü üniversite yıllarında aynı evi paylaştığım, çok fazla zaman geçirdiğim ama sonrasında bir sebep yüzünden ayrı düştüğüm kız arkadaşım beni bulmuş ve msj atmış. O kadar sevindim ki anlatamam. Çok net hatırlamıyorum ama beş senedir haber alamıyorduk birbirimizden. Msn adreslerimizi verdik birbirimize dün gecede uzun uzun konuştuk. O da evlenmiş ve bana 4 saatlik uzaklıkta bir memlekete taşınmış. Israrla davet etti. Hoş ısrar etmese de eski arkadaşlarımdan birileriyle karşılaşmak beni çok mutlu edeceği için gideceğim en kısa zamanda. Ama tabi bendeki şans sadece bedevi de olduğu için buraya da gidemem ben .O zaman ne diyoruz kızlar ”hayırlısı olsun” diyoruz.

Bahtsız bedevi derken şu sabahın köründe bana post yazdıran konuya da değinelim. Şu İstanbul mu İzmir mi diye tavan yaptığım ama tavan yaptığımın iki kat hızıyla taban yaptığım konuya. Şimdi ben bu postu yazdıktan sonra doktor randevum olduğu için iş yerinde çıktım. Koca şahsı ile konuştuk telefonda. Malum sözler, git iyi olur ama yollar kötü hem hastasın iğnelerin vs-duyuldu. Annemle doktorda buluştuğumuz da haberi verdiğimde –yollarda kalıyor insanlar hem ben kötü kötü rüya gördüm. Tek başına nasıl gideceksin. Ama git iyi olur-dedi. fark ettiyseniz zaten benim karmaşık olan halimi daha da karıştırmaya çalışıyor insanlar. Tabi kafası ve ruhu ne yapacağına bir türlü karar verememiş ben iş yerine geldiğimde güzel bir haberle karşılandım. Gitmemde ısrarcı olan 2. patron,1.patronla (ben de patron dört adet anacığım)konuşunca olmaz yanıtını alıvermiş:) Başıma bir şey gelirmiş. Bu kadar erkek varken beni niye göndersinmiş ve en önemlisi benim yerime bakacak kim varmış vıdı vıdı . Gitmemi isteyen patron da benim üzüldüğümü sanmış olacak ki gelmiş yanıma ben seni yaza doğru göndereceğim merak etme diyor. Anacığım beni nasıl bir ikilemden kurtardınız diye boynuna sarılacağım nerdeyse ne üzülmesi. Sizi de boş yere meşgul etmiş oldum kusura bakmayın.

Yine dilim şişmiş benim anacığım. Şimdilik bu kadar ama çok yazacağım daha. Şimdilik hoşçakalın.. Ve aşk olsunnnn…Hep olsun, aşksız olur mu?


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails