28 Eylül 2007 Cuma
"Bahçemiz"
27 Eylül 2007 Perşembe
"Evimizin Süsleri"
İçindeki fotoğraf düğün salonuna girerken çekilen fotoğrafımız. Bir diğeri yine ablamın hediyesi olan filli saatim ve üzeri fil başlarıyla süslü 2 adet mumluklarım.onlarda konsolum üstünü süslüyorlar..filler evimize uğur getirsin diye alındı ve koltuk takımına perdelere uyumlu olsun diye çok uğraşıldı.niye diye sormayın bende çok anlamadım.her iki taraftada en küçük çocuklar hele bir tarafta tek erkek:) olunca böyle oluyor.hele hele iki ailede de ilk düğün olunca kaçınnnnnnnn yani:))) şaka bir yana biz çalıştığımız için helede ben hiç kurulu düzen insanı olmadığım için sağolsun annem ve ablam benim yerime herşeyi halletti diğer yandanda görümcem ve kayınvalidem. o yüzden şu niye böyle diye sorsanız bilmem:)) ama hepsine bayılıyorum şimdi.aman birşey olmasın da çocuklarıma da kalsınlar yadigar diye gözüm gibi bakıyorum..ama alınırken etmedik kavga bırakmamıştım..niye alyorsunuz bunları bu kadar para verilir mi süse.ne yapcaz karşısına geçip bunları mı seyredeceğiz:)) neyse ben yine dağılıyorum devam edelim..efenim ilk başta şu gördüğünüz kahve fincanı dahada aşağılarda göreceğiniz kahve fincanı koleksiyonumun nadide parçası.Erkuş'umun babaannesinin çeyizinden.onada annesinden kalmış. Babamın dediğine göre 100 yıllık. Biri bizde diğeri görümcem de. Gümüş mumluğum gümüşlüğümün en sevdiğim parçası, küp ise avanos gezimizden hatıra. gelin çiçeğim,yeşil bir tabağın içinde. meleklerim severek aldığım halada bayıldığım süslerim:) gerçekten evinde melek figürlü süsü olmayan var mı? camdan tespih görümcemin hediyesi.maskeler bir çarşı gezisinden:) kadın figürü ise bir tütsülük. üniversite yıllarından kalma.kapı süsü geçtiğimiz mayıstaki 1.evlilik yıldönümümüzde ablamın hediyesi..kapımızı süslüyor.yahu yeter değil mi bukadar:)
calimero canım bir zahmet mutfağa iki dakika ara verde bize süslerini gösteriver tatlım..
24 Eylül 2007 Pazartesi
"İftar Yemeğinde Buluştuk"
Cumartesi iftar yemeğinde ailemiz ve sevdiklerimizle biraradaydık. Her nekadar bireysel yaşam,sukunet desemde bu kalabalık sofra evdeki cümbüş beni mutlu etti. Fotoğraflama işini erkuşa teslim ettim ama beni hayal kırıklığına uğrattı.yeni makina ile çekmiş ,bizim kuzen de silmiş resimleri. Ama ben işimi garantiye almıştım sizin için fırında mantarlı tavuk, güllaç ve vişne şurubunu çekmiştim. Aslında dahada fazlası olurdu ama işten 6,00 gibi çıkınca koştur koştur eve yetiş, çorbayı ve tavuğu hazırla hiç vaktim olmadı... hatta çorbayı ikram ettikten sonra mola verdik ancak 10-15 dk sonra ana yemeklere geçebildik:)) allahtan yabancı yoktu. iftar menüsüne gelince:
Lebeniye çorbası
Fırında mantarlı tavuk
İçli köfte
Mantı
Mevsim salatası
Sakızlı güllaç
Baklava
Vişne şurubu
Güllacı ilk kez deneyen bir topluluk olarak çok sevdiğimiz söylenemez:)) hani çok damak tadımıza uygun değildi. ama yinede yaptığıma pişman olmadım çünkü denemiş olduk.Komşularıma da ikram ettim. vişne şurubunu ilk kez yapmama rağmen çok beğenildi. Ben çok hoşlandım kendisinden artık sık sık yapılacak. Ama ben herşeyi yine göz kararı daha doğrusu uydurmasyon yaptım:))) mesela fırında tavuğu yaparken, haşlanmış tavukları borcama dizdim,üzerine soğan,samısak ,yeşil biber,kırmızı biber,mantar,domates doğradım bolca.üzerine tavuk suyuyla sulandırdığım salçayı döktüm ve folyolayıp fırına verdim. çıkarmadan önce kaşar rendeledim oldu bitti. aşağıda birkaç fotoğraf bulacaksınız ama daha iyileri olacak bundan sonra arkadaşlar:)) ayrıca artık yemek yaparken not defteri tutacam.darısı bir dahiki ramazana sevdiklerimizle birlikte..
21 Eylül 2007 Cuma
"Acil Yardım"
"İftar Yemeği"
20 Eylül 2007 Perşembe
"Mutluluk"
Akşam bana çığlık attıran sevinçten havalara uçuran bir olay oldu arkidişler:)) Size geçen haftalarda Tekir'den aldığım küpeli çiçeğinden bahsetmiştim. En son 2 gün önce baktım üzeri beyaz böceklerle dolmuş yaprakları zenklenmiş. Çok üzülmüştüm yaşatamayacağım diye. Hemen ilaçlamasını yaptım ve gübresini verdim. Dualar ettim ölmesin diye. Dün bi iş için balkona çıktığımda aklıma geldi bir bakayım diye kafamı bir çevirdim o çeviriş:)) nasıl çığlık atıyorum erkuş koş çabuk gel diye. Bizimki en sondaki odadan koşarak gelmiş bana bişey mi oldu diye. Yahu küpeli çiçek açmış kolaymı ya. Ben bu günü bekledim durdum. Hemen ablamı aradım, onunla birlikte almıştık. Bizimkiler şok tabi. Bizi bunu için mi aramış diyor annem arkadan:)) allah kızımın aklısını korusun diye de ekliyor:))) Ama ben ciddiyim kimse bana inanmıyor ayrı. Bir çiçeğin açmasına sevinmek gerçekten tuhaf bir olaymı yahu. Aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi üzerinde tomurcuklar var bakalım onlar ne zaman açacak. Onlarda açtığında çiçeğim bayram yeri gibi renklenecek ozaman bende resmini çekip sizlere sunacağım merak etmeyin. Rengi de tam istediğim gibi çıktı. Tamam sakinleşiyorum ve tüh tüh kırkbinkere maşallah diyerek yazımı bitiriyorum..
"Günün Menüsü"
19 Eylül 2007 Çarşamba
"Ortak Sevincimiz"
sevgili arkadaşım eda'yı ziyaret ettim ve bu yazıyı gördüm.inanın ağlayarak okudum.ve devin o kadar harika gülüyorsunki resimlerden bile ruhunun güzelliği yansıyor bize.yanınızda olmayı çok isterdim hemde çok.ikinizide sevdim arkadaşlar.yüzünüzden gülücük eksik olmasın. ve o insanların rahatlığını sağlayan gizli meleğe ve Faysal Gökgöz Bey'e bende teşekkürler sunuyorum.yahu ne iyi birşey yaptınız.iyiki varsınız.işte eda'nın yazısı.
Hani demin dedim ya bir sürprizim var diye işte sürprizim. Bu gün hiç yazı yazmadım evde değildim neredemiydim? Okumaya devam…
Hatırlarsınız 4 Eylül’de yazdığım bu Cerrahpaşa Hastanesi’ne Devin’ciğim Aracılığı ile Tam Destek ve 5 Eylül’de yazdığım bu yazımı Melekler Geldi
Canım dostum ♥♥♥♥ kuzu kuzu pembem Devin’im ♥♥♥♥ yani Bir Kedinin Hatıraları 16 Eylül’de bunu yazmıştı.
(Sabah uçuyorum İstanbul’a. Zaman geçiyor valla. Yeni koltuklarda ilk kemoterapi olacak bakalım. Neyse, bu da bitince kalacak bir tane. Havalar sıcak hala, denize girmeye devam. İstanbul soğukmuş, yanıma ne alacağımı bilemedim. Neyse, evde uzun kollu bir şey buldum, onu götürüyorum. Eh, 35 dereceden 25 dereceye gidince ciddi bir mevsim farkı oluyor. Gerçi burada da geceler serinlemeye başladı şükür. Ama daha Kasım ortasına kadar soba filan yakmayız. Babam ve Oğlum’u seyrettim. Çok güzel film olmuş, öyle dedikleri gibi fena bir duygu sömürüsü filan da görmedim ben. Duygusal, güzel bir film olmuş işte. Daha ne olsun yani. Döndüğümde görüşürüz sevgili günlükçüm. Şu fotoğraf makinesini bulsam iyi olacak. Kalkayım onu arayayım bari.)
Vee evet bu gün yani 18 Eylül 2007′de Devin kuzusu İstanbul’daydı. Cerrahpaşa Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde 6 saat süren kemoterapi için. Sabah 11 gibi yanındaydım dostumun. Düşünsenize 4 Eylül’de Devin’imizin başlattığı kampanyaya destek olmak için yazdım ve siz güzel dostlar da ona destek oldunuz hepinize Devin adına ve şahsım adına minnettarım. 5 Eylül’de ise müjdeli bir haberle Devin’le telefonda çığlık ata ata konuştık. Resmen kalbim yerinden fırlayacaktı! Sevinçten ağlamak bu olsa gerek dedim kendi kendime. 5 Eylül’de yazdığım bu yazımda ki Melekler Geldi ve bize bunları haber etti.
(Sevgili Dostlar, Gösterdiğiniz ilgi sabah beri annemle beni hüngür hüngür ağlatıyor. Ancak birdenbire bir melek geldi ve dedi ki, “Ben size İstikbal Mobilya’dan 4 koltuk alıyorum ama ismimi yayım etmenizi istemiyorum.” Bir başka melek, Arşimedmedikal, http://www.arsimed.com.tr/, Faysal Gökgöz adında, daha geldi ve dedi ki “Biz de size özel kemoterapi koltuğu bağışlıyoruz”. Bu özel kemoterapi koltuklarının tanesi 5000 ytl arkadaşlar.
Böylece 4 koltuk ararken, oldu 5 koltuk…)
Cerrahpaşa Radyasyon Onkoloji Kliniği’nde kaldığım 6 saat boyunca Devin’i daha yakından tanıma şansım oldu. Sadece telefonla konuştuğum bir insan nasıl bu kadar hayat dolu, matrak ve sevgi dolu olabilirdi. Kendisi bir anne ve bana da arkadaştan öte anne sevgisi ile bir sarıldı ki size anlatamam.
Kapıdan içeri girerken yüreğim pır pır etti. Ya ağlar da onu üzersem diye çok korktum. Ama Devin maşallah o kadar şen şakrak ki; size yemin ederim o muhteşem hastane personeli ona hayran. Nasıl olmasınlar ki! Bu matrak hatuna; hemşiresinden bölüm başkanına, doktorundan müstahdemine kadar hepsi kocaman saygı ve sevgi duyuyor.
Aşağıdaki resimlerde tedavi gören diğer hastalar Devin’le aynı günde kemoterapi tedavisi gördükleri için çok şanslılar. Yaşadığım olayı anlatacağım bana hak vereceksiniz. Bir bayan geldi oda tedavi gördü ancak 20 dk. falan kalmasına rağmen mutsuz ve huysuzdu. Acılarından bıkmış belli ki ona da hak vermek lazım ve tüm vücudunu sarmış hastalık.
Devin’e hemşireye odada ki bizlere de dert yandı, huysuz tavrı ile. Ama Devin sabırla ona nasihat verdi ve pozitif olmasına çalıştı. Neyse güzelce geçmiş olsun diyerek teyzemiz gitti.
Günün Bombası 1 :
Sonra sanırım bölüm başkanıydı ( Devin’cim okursun sen yanlışsa düzeltelim ) Prof. bir bayan hocamız geldi ve yanında da hastane evrak işlerine bakan bir bayan vardı ve Devin’e ne dese beğenirsiniz: ” Rica etsem bir elinizi sürün kendisi çok pesimistdir” dedi. ( Kelime Anlamı: Tüm olaylarda kötü-olumsuz bir taraf arayan kişiler. )
Görüyormusunuz işte ! Ben bu gün dünyadaki hiç bir zenginin alamayacağı bir pırlantaya sahip oldum. Oysa ki ben Devin’e destek olmak, onu eğlendirmek için gitmiştim. Ama size yemin ederim ki; hastane ortamındayım diye demiyorum, Devin’i tanıdıktan sonra hayata bakışım zaten pozitif olmasına rağmen daha da değişti. Hakkımda atıp tutanları bile artık sevgi ile karşılayacağım. Bir gün bir ömre bedel lafını, 12 Ekim 1978′den bu yana hayatı anlamaya çalışan ben EDA SUNER senden öğrendim. Daha önce nerelerdeydin ?… Ne demişler her şer’de bir hayır vardır! İşte bu can sıkıcı ama gelip geçecek bu durumu sen yaşamamış olmasan ben seni tanıma onuruna erişemeyecek ve bu güzel günü yaşayamayacaktım. Sana da dediğim gibi ♥♥♥♥ seni çok ama çok sevdim be komik kadın ! ♥♥♥♥ Allah baba seni başımızdan eksik etmesin canım dostum Devin’im…
Günün Bombası 2 :
Saat 11 gibi kapıdan içeri kocaman fotoğraf makinası ile bir bey ve güzel bir bayan girdi. Onlar ülkemizde kaliteli yazıları ile tanıdığımız Tempo dergisi ekibinden başkaları değildi! Meleklerin hediye ettiği koltukları ve bu güzel olayı konu edebilmek sesimizi herkese duyurmak için gelmişlerdi. Önce meleklerimize, sonra melek yardımcıları olan diğer meleklere yani bloglarında konu eden siz değerli dostlara ve Tempo dergisine buradan da teşekkür ederiz. Söylediklerine göre haftaya Çarşamba yani 26 Eylül 2007′de Tempo dergisininden röportajı okuyabilirsiniz.
Devin’de ben de fotoğraf makinalarımızı unutmuşuz. Ancak akıllı bıdık Devin cep telefonu ile çeksene dedi ve ben teknolojiye şükrettim.
İşte resimler. Sizden ricam bu yazımı sizlerin de bloglarınız da duyurması. Çünkü adını vermek istemeyen bizim gizli meleğimiz okuduğunda ona nasıl minnettar olduğumuzu görsün istiyorum. Ve tabii ki Arşimed’den Faysal Gökyöz beyde.
Bu resimdeki kemoterapi koltuğu http://www.arsimed.com.tr/, Faysal Gökgöz adına bağışlandı. Resimdeki bu güzel insan işte hayata bu pencereden bakıyor ! Veee eli göğsünde size teşekkür ediyor.
Demedim mi ben size! Nasıl candan diye ! Siz ona bir elle sarılın
o Bir Kedi olduğu için sizi tüm paticikleri ile işte böyle sarmalıyor.
Cerrahpaşa Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniğinde ki oda.
Soldaki 3 ve en altta ki resimde ki koltuk ile yani İstikbalden
4 koltuk bağışlayan; adını gizli tuttuğumuz o güzel ♥ kalpli meleğimizden.
Tekrarlıyorum: Sizden ricam bu yazımı sizlerin de bloglarınız da duyurması. Çünkü adını vermek istemeyen bizim gizli meleğimiz okuduğunda ona nasıl minnettar olduğumuzu görsün istiyorum. Ve tabii ki Arşimed’den Faysal Gökyöz beyde.
"Çökelek Yapımı"
"Şark Odası"
kayınvalidem bizede onlardan verdiğini hatırlıyormuş.hayır vermedin deyince görümcem gözün kaldı kesin birşey olur al götür dedi:))) bende de yüzsüzlük diz boyu olunca gelin evi falan demedim aldım:))ya böyle gelin düşman başına kardeş:)) ne yapayım eskiye çok meraklıyım.kullanılmış,yıllık eşyaları çok seviyorum.birgün benim evdekileride sunarım sizlere.bu arada kayınvalidem bana kahve değirmeni verdi:)görümcem istemiş aslında odaya koymak için ama onun kayınvalidesi verince değirmen bana kalmış:)kısa günün karı bir gaz lambası ve kahve değirmeni anlayacağınız.ama oda okadar güzel olduki. daha köşeye soba kuracaklar odun sobası.evleride bize çok yakın.aramız 5 dakika.olay böyle olunca bu kış onlardayız demektir:))görümcem evlendi yine bizden kurtulamadı.lafın kısası evi çok güzel oldu.inşallah içinde mutlu mesut yaşarlar.bir yastıkta kocarlar.darısı bekarlarımızın başına.
17 Eylül 2007 Pazartesi
"Çocuk"
15 Eylül 2007 Cumartesi
"Taze Antep"
taze antebin kokusuna,rengine helede tadına bayılırım.bilmeyeniniz yoktur sanırım..şu aralar bitmek üzere bizim buralarda.bizim buralarda dediysem bizim buralarda yetişmiyor:))yetişse zaten hemen ağacını ekerim:))ama yok canlarım.bugün yazı yazmak gelmedi içimden ama taze antep gelince masama dedim dur bizimkilerlede paylaşayım.antebimi değil canım antebin hatırlattırdıklarını:)))pek hoş anısı yok aslında ama şimdi hatırlayınca çok gülüyorum.hele annem bir anlatsın anne birdaha anlatsana diye tutturuyorum.zaten bende bir çocukluk anıları var evlerden uzak.kaza bela kayıp ne ararsan var.bütün hastane ve karakol tutanakalarında adım geçer heralde:)) allahım sen bizi koru:))
neyse konumuza dönersek,yaş 3-4 civarı olabilir.olayı hatırladığıma göre yaşı siz tahmin edin:))annem,annemin kokoş kuzenleri iki dirhem bir çekirdek giyinmiş çarşıda salına salına giderler..berfin hanımcımında onlardan kalır yanı yok kokoşlukta tabiki.derken yolda rastlanan bir arkadaşla konuşmak için kafile duraklar.tabi berfin cadısı sağa sola bakarken çok yakınında şu yukarıda gördüğünüz harika antebi farkeder.anneciğinin sohbetini fırsat bilip,elinden kopar.gözler o çekici nesneye dikilmiştir.(tahminim ilk kez görmüşüm)ve küçük aklıyla elini uzatıp minicik avucuna sığdırabildiği kadar antep alır. Daha o anın mutluluğunu yaşayamadan elindeki korkunç ağrıyla çığlığı basar.tezgahın sahibi adam(amca diyemicem)berfin yavrucağının(cadılıktan çıkıştı çok zavallı durumda şu an) elini açıp o 3-5 tane antebi almaya çalışmaktadır.ve antebini kurtarmaya çalışırken yavrucağın canını yakmaktadır. sen sahipsiz mi sandın kızı olayın farkına varan kokoş kafilesi adamın üzerine atlar.ama adamın elinden yavrucağı alamazlar çünkü adam inatla avuçtaki 4-5 tane antebi istemekte ama korkudan yavrucak elini nasıl kitlemişse avucu bir türlü açılmamaktadır. yavrucağın annesi adamın kolundan tuttuğu gibi adamı diğer yana savurmuş yavrucağını kurtarmıştır.çantayı açıp bedeli ne ise söle fazlasıyla vereyim demesine rağmen adam çıldırmış böyle giyineceğinize çocuğunuza terbiye verin bu yaşta hırsızlık yapıyorlara varan hakaretler savurmuştur.o sinirle yavrucağın annesi bir cimcikle eli açmış 3-4 antebi ve parayı adamın suratına fırlatmıştır.yoldan geçen insanların araya girmesiyle olay sakinleşmiş kafile yola devam kararı almıştır.ama berfin yavrucağının çilesi dolmamıştır.böyle bir rezilliği yaşattığı için birde temiz dayak zalim anneden yemiştir.aaa bir antep için yemediğimiz işkence kalmadı yahu:)))
herşey gerçek zalim anne kısmı abartı. normal insanlar böyle bir olaydan sonra o nesneden tiksinir ama ben hala çok keyifle yerim belki o günden kalan bir inatla dahada çok yerim.o adam kimdi,şimdi varmıdır bilmem ama nasıl bir zalimliktir 27 yaşımdaki halimle bile çözebilmiş değilim.hadi yaşımıda öğrendiniz bu arada:):) en fazla 5 antep arkadaşlar.yere düşse almayız.ne yapmaya çalıştı, neyin intikamının almaya yada neyin dersini vermeye çalıştı yahu anlayanınız anlatsın banada.bir antep neler çağrıştırdı neler yazdırdı.paylaşayım dedim.öpüldünüz
14 Eylül 2007 Cuma
"İlk Sobe"
1-bahçemde vakit geçirmek, çiçeklerimle ilgilenmek:
bahçe deyince öyle kocaman bahçe değil avuç içi kadar balkon:))) daha öncede açıklamıştım ama yine söyleyeyim..15-20 arası çiçeğim var..onları sulamak, kurumuş yapraklarını temizlemek, budamak, gübrelemek yani herşeyleriyle ilgilenmek bana okadar huzur veriyorki..helede bana güzellikleriyle karşılık verirlerse değmeyin keyfime..yavrularım onlar benim..erkuşumun kahvesini alıp bahçeye çıkıyorum demesi, gelenlerin bir maşallah demesi yetiyor bana ..
2-incik boncukla uğraşmak:
incik boncuklarımla dolu kutumun başına oturduğumda vakit nasıl geçiyor anlamıyorum..çok basit ve hiç takmayacağım şeyler yapsamda çok eğleniyorum. en son kendime incik boncuklu kemer yaptım. en kısa zamanda gösteririm sizlere.
3-yan gelip yatmak:
ya kızlar kusura bakmayın ama birde benim inanılmaz tembel bir yanım var. eee insan dengesizlikler burcundan(yay)olunca böyle oluyor işte.bir yanım hamarat bir yanım olabildiğince tembel. yani koca birgünü yatarak, hiç birşey yapmadan sadece zorunlu ihtiyaçlarını karşılamk için yerinden kalkarak geçirebilirim. ne yapayım yalanmı söyleyeyim. malak gibi yatmaya bayılıyorum:)))
kızlar dürüst olarak anlattım herşeyi ama 3 tane çok az olmadımı:))) daha sıralıcak çok şey vardı bak kitaplarım ve Erkuş'um darılacak şimdi. Erkuşum'la birlikte olmaya ve kitaplarımla elleşmeyede bayılıyorum..oggh canıma değsin bozdum oyunu 5 şey söyledim...bende sevgili edi'yi ve tijen'i sobeliyorum.kızlar sıra sizlerde.dökün bakalım eteğinizdeki taşları..anlatın bize yapmayı en çok sevdiğiniz 3 şeyi?
13 Eylül 2007 Perşembe
"Patatesli Tavuk-Sütlaç"
Dün işten eve dönerken aklımdaki tek şey duş alıp yayıla yayıla yaprak dökümünü izlemekti..tabi ben ne zaman plan yapsam onu gerçekleştiremem..erkuş bey eve geç geleceğini bildirince bende evde hala tek başıma olmaktan korkunca yayılma fikri yalan oldu..evet arkadaşlar hala korkuyorum:)))) ama birşeylerle uğraşmaya başlayınca öyle çok panik olmuyorum..o yüzden kendi kendime dedimki kızım berfin mutfağa geç bulaşık yemekti derken korkmaya vakit bulamazsın:))) aynen de öyle yaptım...ilk iş dolabı açmak oldu..baktım öyle ahım şahım bir yemek yapacak halim yok..malzemede yok:))) dedim uydurma birşeyler yapalım..dondurucudaki tavuğu çıkardım...baktım ki dün açtığım süt hala içilmemiş onuda çıkardım..bir yemek,bir tatlı..ee daha ne olsun...hafif ve basit yemek yapmak isteyenler için uygun bir yemek..hasta yemeği gibi göründüğüne bakmayın siz, tadı gayet iyi..siz dilerseniz salça ile renklendirebilirsiniz..patatesli tavuk,en uygun isim bu..ancak bu kadar uydurabildim:)) bu arada ramazan ayında yemek tarifi versek mi daha iyi olur vermesek mi? fikirlerinizi beklerim..mutfağa geçiyoruz..önlükler takılsın:))
PATATESLİ TAVUK
Malzemeler(2 kişilik)
tavuk
3 orta boy patates
2 adet eşil biber
2 küçük boy kuru soğan
3 diş sarımsak
karabiber
Yapılışı:
tavuğunuzu üstünü 3 parmak geçecek kadar suda haşlayın..eti yumuşamaya başlayınca patatesleriniz elma dilim şeklinde doğrayıp içine atın..soğanları kalın halkalar şeklinde doğrayıp ilave edin..biber ve sarmısaklarıda ekleyin ve sebzeler yumuşayana kadar pişirin..piştikten sonra tuz ve karabiberini ekleyip servis edin..afiyet olsun..
SÜTLAÇ
(4 kase)
Malzemeler:
3,5 su bardğı süt
yarı kahve fincanı pirinç
4/3 su bardağı şeker
vanilya
2 yemek kaşığı nişasta
süslemek için ceviz ,tarçın
Yapılışı:
sütü şekerle birilikte kaynatın.şekeri isteğinize göre azaltıp fazlalaştırabilirsiniz.diğer taraftan ayrı bir tencerede pirinci haşlayın.pirinç iyice açılıp yumuşayınca şekerli süte ekleyip kaynatmaya devam edin.2 yemek kaşığı tepeleme nişastayı 4/3 su bardağı su ile inceltip, sürekli karıştırarak süte ilave edin. sürekli karıştırarak üzerinde kabarcıklar oluşana kadar kaynatın.altını kapattıktan sonra bir paket vanilyayı ekleyin.kaselere boşalttıktan sonra üzerini tarçın ve ceviz ile süsleyin.afiyet olsun.
"Bir Sorum Var"
Canlarım, çalıştığım işyerinin bahçesinde iki adet ağaç var..şu yukarıda gördüğünüz ağaçlar..bunların adını öğrenmek istiyorum belki aranızda botanikçi falan vardır:))) başlıkta yazıdğım sorum bu işte yukarıda gördüğünüz ağacın ismini bilen varmı?ciddiyim ya..çok merak ediyorum..sonbaharda çiçek açmaya başlıyorlar..bu aralar tepeleri çiçek dolu ve okadar güzellerki..odamın penceresinden de görünüyorlar..resimde çok net değiller biliyorum ama ne yaparsın..üst taraftakiler çiçekleri..mor renkli ve kocamanlar salkım halinde..geçen gün aşağılarda bir iki salkım çiçek buldum...hemen koşup topladım gizli gizli:)))bizim bahçedeki çiçeklere dokunmak yasak.. patronumuzun çocukları gibidir onlar..ama biraz geç kalınca havada kararmış olunca aşağıdaki çiçeklerden bir buket yaptım erkuş beye..aşağıdaki yaptığım buket:)))
hem yakındanda görmüş olursunuz..çok hafif bir kokusu var..ama çok dayanıksızlar..eve götürüp suya koydum bir gün sonra buruştu..bu güzellikten eser kalmadı..ama yinede adını çok merak ediyorum..yabani sümbül olabilirmi acaba:)))çiçekleri sümbülü andırıyor..aslında minyatür türü olsa evlerimizde yetiştirsek ne hoş olur değil mi?mor mor..çok şık olur..neyse yapacak birşey yok...sadece bu güzelliği paylamak istedim...umarım beğenirsiniz..
12 Eylül 2007 Çarşamba
"Çikolata Tutkusu"
1 çay bardağı şeker
1 rakı bardağı un
sosu için:
süt
11 Eylül 2007 Salı
"Müzik Kutusu"
Bulutlur geçiyor: haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor hala gelmeyen mektup avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda
uzayıp giden toprak uğurlanır.
Evde mi, sokakta mı,
Benim bağırasım gelir; ---"Piraye,
Piraye!.." --- diye...
İlk üniversite yıllarında duymuştum hakan yeşilyurt'tan ki kendisi çok güzel yorumlamıştır..ve geçenlerde bir Mavi Gözlü Dev şiirini okurken takıldı aklıma hemen ertesi gün bulup dinlemeye başladım..hala da dinlemekteyim..
Diğeri ise hatırla sevgili dizi müziklerinin arasında keşfettiğim ki dizi sırasında hiç rastlamışlığım yok Kimse Bilmez şarkısı..
Bulut geçti
Gözyaşları kaldı çimende
Gök rengi şarap
İçilmez mi böyle günde
Seher yeli eser
Yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Bu yıldızlı gökler
Ne zaman başladı dönmeye
Kimse bilmez
Mehmet Gürel yorumlamış..Daha önce hiç adını duymadığım biri..ama yorumuna bayıldım..bazen eve gidince tekrara alıp şarkıyı defalarca dinliyorum bıkmadan usanmadan...umarım sizde keyifle dinlersiniz..
"küpeli-fuchsia"
"Yalancı Su Böreği"
Malzemeler :
1 kg yufka(5 yaprak)
1 su bardağı süt+yarım su bardağı su
yarım su bardağı sıvı yağ
1 yumurta
peynir(ben kaşar ve beyaz teneke peyniri kullandım)
Böreğinizi yapacağınız tepsiyi svı yağ ile yağlayın..(ben dikdörtgen borcamımı kullanıyorum bu böreği yaparken)bir tüm yufkayı yanlardan sarkacak şekilde tepsiye yayın..diğer taraftan kaseye su ve süt karışımını,sıvı yağı ve bir yumurtayı ekleyin..çatalla iyice karışıtırın..bu karışımdan tepsiye serdiğiniz yufkanın üzerine yufkayı ıslatacak kadar kaşık yardımıyla dökün.üzerine elinizle ufak parçalara ayırıdğınız bir yufkayı serin ..ve yeniden sosla ıslatın..bu şekilde bir kat yufka bir kat sos yaparak devam edin..orta katına geldiğinde yani yaklaşık bir buçuk yufkayı kullandığınızda ortaya bolca peynir serpin ve kalan yufka parçalarınıda üstüne sermeye devam edin..en üste geldiğinizde tüm olarak ayırdığınız yufkayı serin ve yanlardaki fazlalıkları da yufkanın üstüne kapatın..keskin bir bıçakla dilimlere ayırın ve eğer sosunuz kaldıysa yufkanın üzerine dökün...sosun çok olduğunu düşünebilirsiniz ama değil arkadaşlar..resimdeki fırına verilmeden önceki hali .....buzdolabında en az 1 saat beklettiğiniz böreği 250 derecede ısıttığınız fırına koyun..üzeri kızardıktan sonra fırının derecesini 150 dereceye getirin ki içinde iyice pişsin..150 dereceye getirikten sonra 15 dakika pişirseniz yeter..afiyet olsun
"Yayla Havası"
uzun aradan sonra soluklanacak vakit buldum arkadaşlar...anlatmaya nerden başlayayım diye düşündüm ve sonunda karara bağladım...sizlerede bir yayla havası aldırasım var:))cuma günü hafta sonumuzu tekir yaylasında geçirmeye karar verdik.belki duymuş olan vardır aranızda..torosların arasında dağların eteğinde tekir..canım anneanneciğim yaz başından beri orada..hem hasret giderme hemde tatildi amacımız..hemen annemleri arayıp olayı organize ettik..cumartesi de yola çıktık..yol 45 dakika sürdü..ben titremeye yolda başladım...40 derecede sıcaktan o soğuğa çıkınca vücutta şaşırıyor tabi:)))oraya vardığımızda getirdiğim ne kadar ince kalın kazak varsa geçirdim üzerime..terasta mangal yakıldı yemekler yenildi..erkuşum keyiflendi 2 de bira devirdi..baktık hala ben titremedeyim teras keyfi yarıda kesilip odaya geçildi..hadi bir uzanalım dedik ki gözümüzü açtığımızda sabah olmuştu:)))tabi ben hiç kalkmadığım bir saatte ayaktaydım..saat 6.30:))gerçekten uyanamam bu satte hoş uyansam bile bütün gün uyurum:))ee ben uyandım uyayan kalırmı..kavga dövüş herkesi uyandırdım...çarşıya gidip gönül rahatlığıyla herşeyin tazesini aldık ve mis gibi bir pazar kahvaltısı yaptık ailece...üzerine kahveler içildi..resimleri erkuş bey çekti..hava çok kapalıydı..yağmur duası ettik ama yağmadı:))o hayalle çıkmıştım oysaki yağmur ve ıslak toprak kokusu..ama yağmadı..ağaçlarda meyva kalmamış.elmalar ve ceviz var sadece..bizde gelmişken ceviz toplayalım dedik..yeşil cevizin tadı bambaşkadır..abarttık biraz sanırım yemeyi ki döndükten sonra herkes te bir karın ağrısı mevcuttu:)))ama çok güzeldi ne yapalım..ayrıca yaylada hiç yiyemediğiniz kadar yemek yiyorsunuz ve tokluk yada şişkinlik hissetmiyorsunuz..bende hiç yemeyi sevmem ya ağzım iki dakika boş kalmadı..aşağıda resimlerini gördüğünüz taze ceviz ..mis gibi kokuyor..ama dikkat edin yiyeceğiniz zaman ellerinize bir eldiven geçirin ki elleriniz boyanmasın..
ben hiç temizleyemedim..çünkü bilmiyorum cevizi içinden çıkarmayı..erkuş işin püf noktasını biliyor..hadi sizede anlatayım..kimbilir birgün olmadık yerde elinize geçer nasıl yerim bunu telaşına düşmeyin ben gibi:)))cevizin sap kısmından bıçağın ucunu geçiriyorsunuz..şöyle kuvvetlice ileri geri hareket ettirince ortadan ayrılıyor zaten resimdeki gibi..yarım kabuk cevizi elinize alın kenarından bıçağ geçirin ve yanlardan keserek devam edin ..beyaz kısmı çıkıyor..tabi sonra birde üsteki beyaz zarı çıkaracaksınız ve afiyetle yiyeceksiniz..biz topladığımız cevizlerden evede getirdik..balkona serdik..kuruyacakmış..erkuş bey öyle dedi:)) pazar akşamı katılacağımız düğün olduğu için saat 4'te yola çıktık...tabi yayladan ayrılırken en mutlu bendim..çünkü çok isteyipte alamadığım küpeli çiçeğini aldım..hemde çok uygun bir fiyata..yayla gezimiz çok güzel geçti..umarım en kötü günlerimiz böyle geçer...öpüldünüz..